3 Ağustos 2007 Cuma

Kendi Futbol Takımını Yarat

Futbol tarihinde ilk defa taraftarlar, bir futbol takımını satın alıp daha sonra da kontrol etme şansını yakaladılar. İngiltere’de MyFootballClub ismiyle oluşturulan online topluluğa 35£/yıl ücret karşılığında üye olacak herkes; takım seçiminden oyuncu transferlerine ve takımın yönetimine kadar söz sahibi oluyor. MyFootballClub, 50.000 üye hedefine ulaşmış durumda. 35£’luk ücretin 27.5£’luk kısmı; takımın satın alınması, yeni oyuncu transferleri ve diğer klüp giderleri için kullanılırken, kalan 7.5£’luk kısım MyFootballClub’ın kasasına giriyor. Üyeler, aşağıdaki koşulları en çok sağlayan takımlar arasından oluşturulan listeye oy vererek satın alınacak futbol takımını belirliyor. Buna göre satın alınacak takımın;
  • %51 ya da daha fazla hissesinin satın alınabilir olması

  • Hiç borcu olmaması ya da varsa bile makul düzeyde olması

  • Premiership’e ulaşacak potansiyelde olması gerekiyor.

Web-sitesinde yapılan oylamaya göre, listedeki ilk beş takım şu an için şöyle sıralanıyor: Leeds United, Nottingham Forest, Cambridge United, Accrington Stanley, Brighton.


Satın alınacak takım, yapılacak transferler, forma renkleri, stadyum kapasitesi ve klüple ilgili her detay, MyFootballClub üyelerinin oylarıyla belirlenecek. Klüp limited şirketi olacağı için; üyeler, herhangi bir kardan faydalanamayacakları gibi aynı şekilde olası bir borçtan da sorumlu tutulmayacaklar. Koltuklarına yaslanıp, hedefleri olan bir futbol takımını yönetecekler ve takımın olası başarısı ya da başarısızlığında doğrudan pay sahibi olacaklar.

24 Temmuz 2007 Salı

Motorsiklet Taksiler

İstanbul’da trafik sorunu tartışıladursun Hollandalı Bizztrip adlı bir seyehat acentası geçtiğimiz ay özellikle iş seyehati yapanları memnun edecek bir uygulamayı başlattı. Amsterdam’ın Schiphol Havaalanı’na ulaşmak isteyen ancak trafikte sıkışıp kalmayı riske edemeyenler sadece bir telefonla motorsikletli şövalyelere ulaşıp sıkışan trafiğin içinden süzülerek havaalanına vaktinde gidebiliyor. Her motorun iki sürücüsü bulunmakta.. Birisi sizi vaktinde havaalanına yetiştirirken, diğeri sıkışmış trafikte acı çeken aracınıza havaalanına kadar eşlik ediyor ve onu otoparka park ediyor. Siz döndüğünüzde aracınızı otoparktan alabiliyorsunuz. Motorda, valizinizi ya da el çantanızı yerleştirebileceğiniz mini bir bagaj bulunuyor.

Bizztrip’in motor-taksi uygulaması şu an sadece deneme aşamasında.. İngiltere’de bulunan Virgin LimoBikes ise deneme sürecini çoktan tamamlamış ve müşterileri arasında ünlüler bile var.. İstanbul için bingo vakti!

Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar

Dinner in the Sky adlı Belçikalı bir şirket, bir mobil vinç yardımıyla yerden 50 metre yükseklikte oluşturduğu restoranda çılgın konuklarını ağırlıyor. Sıradan bir yemek organizasyonunu gökyüzünde büyülü bir atmosfere dönüştürmek, konukların hayal gücüyle sınırlı. 22 kişilik bir yemek masası etrafına yerleştirilmiş sandalyelerde oturan konuklar, dört noktadan sabitlenmiş ve hareket imkanını kısıtlamayan emniyet kemerlerini takıyorlar ve yemeklerinin tadını çıkarıyorlar.

Profesyonel bir ekip, her türlü güvenlik tedbirini almış ve siz yemeğinizi yerken en ufak bir şekilde sizi rahatsız etmiyor.. Siz dostlarınızla yemek yerken ikinci bir mobil vinç yardımıyla oluşturulan bir diğer platformda müzisyenlerin size sunduğu müzik ziyafetinden faydalanabilirsiniz.. Veya siz bir iş yemeğinde ya da tanıtım organizasyonunda iken, diğer vincin yardımıyla oluşturulan platformda sergilenen otomobilleri seyredebilir ya da bir moda defilesini izleyebilirsiniz.


500 m²’lik bir güvenlik alanı oluşturulabildiği sürece, her yerde yapılabilecek olan bu aktiviteden bir günde 8 saate kadar (müşterinin tercihine bağlı, ücret tarifesi değişiyor tabi) yararlanmak mümkün. Kişi başı yaklaşık 40 € /saat ücreti olan organizasyon büyük bir hızla tüm Avrupa’da yayılmakta. Dinner in the Sky’ın Forbes.com tarafından, tüm dünyanın en olağandışı 10 restoranı arasında gösterildiğini de belirteyim..

15 Temmuz 2007 Pazar

Az Kalsın Ünlü Oluyorduk

Müzik severlere müzik endüstrisinde aktif bir rol oynama fırsatı verecek olan VIPbandmanager, üyesi olacak 50000 kişinin sıfırdan bir müzik grubu oluşturup bu grubun menejerleri olmaları imkanını sağlıyor. Üye sayısı 50000’e ulaştıktan sonra toplanacak olan kişi başı sadece 20₤ ile grubun isminden tutun da bateristin seçimine kadar, bir müzik grubuyla ilgili her detay için sizin de söz hakkınız oluyor. Grup oluşturulduktan sonra üyeler, plak şirketlerinin ve menejerlerin yaptığı bütün perde arkası aktiviteleri yapmaya devam ediyorlar: yapımcıların seçilmesi, grubun imajı ve promosyonu ile ilgili kararlar alınması, bir İngiltere turnesi organize edilmesi ve tabi ki müzik listelerinde üst sıralara ulaşılması.


Peki menejer olmak size ne kazandırıyor? 50000 kişi içerisinde tek başınıza kendinizi VIP hissetmeniz mümkün gözükmese de, yapılacak özel partilere giriş ve sahne arkasına erişim şansı yakaladığınız gibi, aynı zamanda da bir video oyunu ücreti kadar para vererek gerçek bir müzik grubunun kariyerini şekillendirme fırsatı buluyorsunuz. Kulağa eğlenceli geliyor…

19 Haziran 2007 Salı

Şapkaya Takılan Buz Torbaları


Yeryüzündeki sıcaklık dengelerinin bozulması, içinde bulunduğumuz yaz mevsimini de etkiliyor. Aşırı sıcaklar, özellikle bebekler ve küçük çocuklar için hipertermi (vücut sıcaklığının 41°C veya daha yüksek bir değere yükselmesi durumunda ortaya çıkan ve sıcak çarpmasına yol açabilen bir durum) riskini arttırıyor. Vücudun harcayacağı ısıdan daha fazlasını içine aldığında gerçekleşen bu durum, kalıcı bozukluklara ve hatta ölüme neden olabilir. Japonya’da bulunan Kiribai Chemical firması, küçük çocuklar ve bebekler için geliştirdiği buz torbalarıyla bu sorunu çözmüş gözüküyor. Buz torbaları, herhangi bir şapkaya kolayca monte edilebiliyor ve vücut sıcaklığını 2°C düşürüyor.

12 Haziran 2007 Salı

Çevreci Yeşil Süt Şişeleri

Tasarımı ve üretimi İngiltere’de yapılan çevre dostu Greenbottle (Yeşil şişe), geridönüşümü kolaylaştırmaya yönelik akıllıca tasarlanmış iki kısımdan oluşan bir süt şişesi.. Şişenin, geri dönüşümü kolay dış kabının içinde bir de mısır nişastasından yapılmış bakterilerle ayrışabilen iç haznesi bulunmakta. Dış plastik kap; şişeyi nemden koruyucu özellikte ve kolay taşıma, stoklama ve boşaltmaya uygun bir şekilde tasarlanmış. İçteki hazne ise, şişe boşaldığında kolayca dışarı çıkartılabilir ve altı hafta içinde toprağa karışıp geri dönüşüme kazandırılabilir.

Sadece İngiltere’de bir yılda üç milyon ton plastik dışarıya atılıyor. Üreticiler, perakendeciler ve tüketicilere çevreye çok büyük zararı olan bu durumla baş etmek için büyük iş düşüyor. Yeşil şişeler ve benzerlerinin tüm dünyada yaygınlaşması, bu problemin önüne geçebilecek naçizane çözümlerden biri olarak gözüküyor.

10 Haziran 2007 Pazar

Gezici Vestiyer

Müzik festivalleri ve diğer açık hava etkinliklerinde, katılımcılar için en büyük problemlerden birini, özel eşyalarının taşınmasının getirdiği yük veya aktivite sonuna kadar güvenli bir biçimde nerde muhafaza edileceği oluşturmaktadır. İngiltere’deki CloakVRoom şirketi, oluşturduğu gezici vestiyer araçlarıyla bu problemi halletmiş gözüküyor. Gezici vestiyer araçlar 24 saat güvenli hizmet vererek, aktivite katılımcılarının akılları arkada kalmadan iyi vakit geçirmelerine yardımcı oluyor.

CloakVRoom, müşterilerine üzerinde şirketin telefonunun ve web sayfasının yazılı olduğu numaralı bileklikler veriyor. Müşteriler, herhangi bir eşyalarını unuturlarsa, CloakVRoom ile temasa geçip, eşyalarını istiyorlar ve şirket, müşterisine unuttuğu eşyayı posta ile ulaştırıyor.
CloakVRoom’un sahibi Gary Pitt’e göre, gezici vestiyer araçlara inanılmaz bir talep var ve araçlar Eylül 2007 sonuna kadar festival organizatörleri tarafından kiralanmış durumda. Bu festivaller arasında Bestival, The V Festival, Creamfields, Cornbury Festival, The Secret Garden Party, Lovebox ve daha nicesi var..
Şirket, 2008 yılında araç sayısını arttırarak, gezici vestiyer kavramını tüm Avrupa’ya ulaştırmayı hedefliyor..

Diğer %90 İçin Tasarım

“Dünyanın en akıllı tasarımcıları, yeryüzündeki %10’luk elit kesimin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıyor.. Onlara şarap şişeleri, son moda kıyafetler ve Maserati’ler yapıyor.. Bu saçma oranı tersine çevirmek için bir devrime ihtiyacımız var..” Bu sözler, fakir çiftçileri girişimcilik konusunda destekleyen Uluslararası Kalkınma Teşebbüsleri başkanı Dr. Paul Polak’a ait.. Cooper Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi, 23 Eylül 2007 tarihine kadar sürecek “Design for the other 90% (Diğer %90 için Tasarım)” sergisine ev sahipliği yapıyor. Fakir insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düzenlenen bu sergide, bu insanların hayatlarını kolaylaştıracak buluşlar sergileniyor.

Su ihtiyacının son yıllarda tüm dünyada had safhaya çıkması, bilim adamlarını ve tasarımcıları ister istemez bu konuda buluşlar yapmaya yöneltiyor. Yukarıdaki fotoğrafta görülen “Q-Drum”, dairesel haznesindeki 20 galon suyu bir çocuğun bile bir ip yardımıyla taşıyabileceği şekilde tasarlanmış. Su testilerini başlarının üstünde taşımaktan yorgun düşen genç kızların ve kadınların hayatlarını kolaylaştırıcı bir buluş..

Diğer fotoğrafta görülen buluşun adı ise “Yaşam Kamışı”.. Kamışın içindeki filtre, kamışın içine su çekildiğinde, suyun içindeki bakterileri öldürüyor. Dünya nüfusunun kayda değer bir kısmının güvenli ve temiz içme suyuna ulaşamadığı düşünülürse, bu buluşun su kaynaklı hastalıkların önüne geçmek adına ne kadar faydalı olduğu ortaya çıkıyor.. “Yaşam Kamışı”nın uygulanması ile ilgili Hindistan’da çekilmiş bu videoyu izleyebilirsiniz..
"Diğer %90 için Tasarım" sergisindeki diğer buluşlara, üstteki linkten ulaşabilirsiniz..

7 Haziran 2007 Perşembe

Sualtı Heykelleri

Heykeltıraş Jason Taylor’ın Grenada’da oluşturduğu sualtı heykelleri parkı gerçekten ilgi çekici.. Karayip Denizi’nde Grenada açıklarında 2-8 metre arası derinlikte bulunan heykellerin her biri; mercan, su yosunu ve süngerler için suni yaşam alanı oluşturduğu için bu sualtı parkı; balık, kaplumbağa ve diğer deniz canlılarının da bu yüzden ideal yaşam ve üreme alanı konumunda.. Bu da; parkı, balıkadamlar ve snorkelli dalgıçlar için ideal dalış alanı yapmaya yetiyor..


Taylor, Grenada Turizm ve Kültür Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü bu çalışmayla Karayip kültürünün ve tarihinin gizemli güzelliklerini turistlerin ilgisine sunuyor.. Bu esnada Türkiye’de ne mi oluyor? Yapay Resif ve Batık Projesi kapsamında, emekliye ayrılmış Sahil Güvenlik botu törenle batırılıyor..

Taylor'ın sualtı heykellerinin resim galerisine buradan ulaşabilirsiniz..

13 Mayıs 2007 Pazar

Annelere Özel

Bugün özel bir gün.. Anneler Günü.. Bu özel günde, yine annelere özel bir yazı yazmamın uygun olacağını düşündüm. Anneciğim, seni seviyorum.. Anneler günün kutlu olsun.. :-)
Anneliğin ne kadar meşakkatli bir zanaat olduğu kesinlikle tartışılmaz. Bir demet çiçeğin bile onları mutlu etmeye yeteceğini düşünenler bir yana, bazıları annelerin hayatını kolaylaştırıcı fikirler üretmeye devam ediyor..
Havaalanlarındaki aile salonlarının kapısında yer alan “biberon” figürü, Mothering adlı annelere özel bir dergiyi biraz kızdırmış ve harekete geçirmiş. Dergi, “emzirmek” ile ilgili herhangi uluslar arası bir sembolün olmadığı gerçeğiyle yüzleşince, bir ikon tasarımı yarışması düzenlemeye karar vermiş. Yarışmaya 500’den fazla tasarım ile başvuru olmuş ve finale kalan 12’si arasından (benim favorilerim aşağıdaki fotoda) birinci belirlenmiş.. Yarışmanın birincisi, 8 numaralı tasarımıyla Matt Daigle olmuş. Artık bir emzirme ikonumuz da var.. :-)

Bebekli aileler için seyehat etmeyi zorlaştıran en büyük etkenlerden birisi, anne – babaların sırtına ekstradan yüklenen bavul dolusu bebek malzemeleridir. Tinytotsaway.com, ailelerin üzerindeki bu yükü hafifletmek için geliştirdiği sistemle, bebeğin ihtiyacı için gerekli malzemelerin online siparişine imkan sağlamakla kalmıyor aynı zamanda bu malzemeleri istenilen yere yolculuktan önce ulaştırılmasını da sağlıyor.

İngiliz şirket, ekstra bavul mevzusuyla ilgilendiği gibi, aileleri yolculuk sonrası alışveriş yapma zorunluluğundan da kurtarıyor. Ailelerin kalacakları otele kadar bebek malzemelerini ulaştıran İngiliz şirket, hem aileleri yolculuk sonrası alışveriş yapma zahmetinden kurtarıyor hem de tatilin yabancı bir ülkede yapılması durumunda olası yanlış alışverişlerin de önüne geçmiş oluyor. Bebek mamaları, bebek bezleri, bebek pudrası, vs. kısacası bebeklerin ihtiyacı için gerekli her şey şirket tarafından UPS ile dünyanın her yerine gönderiliyor. Bebekli aileler için seyehat etmek artık çok daha kolay..

10 Mayıs 2007 Perşembe

Pazarlamada Dördüncü Boyut

Sıradan reklamlar; ürünlere olan ilgiyi arttırmak bir yana dursun, çoğu zaman tüketiciye “Beni alma, ben çok sıradanım” mesajı verebiliyor. Pazarlama dünyası, “Dördüncü Boyut” adı verilen bir kavram ile hem Kuantum Fiziği’ne meydan okuyor, hem de reklamlardaki tekdüzeliği yaratıcılığa dönüştürüyor. Kaç tane ilginç reklam panosunun önünde fotoğraf makinesine poz vermek ister ki insan?
Dördüncü Boyut kavramının en güzel örneklerinden biri, New York’da Times Meydanı’nda bulunan Cingular reklam panosu. Elinde kamerayla panoyu görüntüleyen şu insanlara bakın. Emin olun George Cohan’ın heykelinin fotoğrafını çekmiyorlar. :-)

Görüldüğü üzere; reklam, şaşırtıcı ve verdiği mesajı en etkili şekilde ulaştıracak şekilde tasarlanmış. Cingular, dördüncü boyutun derinliklerinde dolaşan reklam panosuyla, sıradan ve dikdörtgen şeklinde panoları görmeye alışmış insanların ister istemez dikkatini çekmeyi başarıyor. Verdiği mesaja bakın: “Hate dropped calls?”. “Dropped Call”, teknik nedenlerden dolayı beklenmedik bir şekilde kesilen kablosuz mobil telefon aramalarına genel olarak verilen isim. “Calls” kelimesi, kimsenin beklemediği bir şekilde panodan kesilmiş ve aşağıda panonun hemen yanında kendisini izleyenlere poz veriyor. ;-)

5 Mayıs 2007 Cumartesi

Albenili Barkodlar

Japon Design Barcode firması, standard barkodları çekici ve göze hoş görünen marka öğelerine dönüştürmeyi başarmış. Gösterişsiz çizgiler ve sayılardan oluşan bilindik barkodlar, yerini dizayn harikası yenilerine bırakıyor. Belli başlı firmalar, paketleme dizaynlarında bu barkodları kullanmaya başladı bile. Örnekleri yaratıcılığın hatlarıyla sınırlı barkodlar, bir bakıyorsunuz bir zebranın sırtındaki siyah-beyaz çizgiler olmuş bir bakıyorsunuz bir şemsiyenin üzerine düşen sayılar…

Bir kısmı müşterilerin fikirlerinden yola çıkılarak hazırlanmış yaklaşık 200 tip barkod, firmanın portföyünde hali hazırda yer almakta. Şahsa ya da kuruma özel barkod hakları, 400$’ı başlangıç lisans ücreti olmak üzere toplam 4400$’a alınabilmekte. Üretilen bütün barkodları, piyasaya sürmeden önce sayısız testten geçiren firma şu ana kadar hiçbir barkod okumama sorunu ile karşılaşmamış. Design Barcode, 2004 yılından beri bu barkodları üretmesine rağmen fikrin Japonya dışında ses getirmesi, ürünlerin 2006’da Cannes’da Titanyum Aslan Ödülü almasından sonra olmuş.
Paketlenen her şeyin, müşterinin eline ürüne iliştirilmiş bir barkodla ulaştığı düşünülürse, ürünün bu olması zorunlu öğesinin beklenmeyen ve eğlenceli bir nesneye dönüştürülmesinin müşterilerin yüzünü güldüren bir pazarlama fikri olduğu tartışılmaz. Sihirli ama biraz pahalı bir fikir :-)

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Enerji Kaybederken Enerji Üretebilir Misin?

Enerji kaybederken enerji üretmek… Kulağa ilginç geliyor değil mi? Spor yaparken ya da çılgınlar gibi dans pistinde dans ederken bunu yapabilirsiniz desem? Bu konuyla ilgili iki örnekten bahsedeceğim. İlki, Roterdam’da bulunan Off_Corse isimli bir gece klubü.. Bizdeki pavyonvari kulüplerden değil; Avrupalı gençlerin çılgınlar gibi eğlendiği, tekno partilerde kurtlarını döktüğü club’lardan biri.. Diğerlerinden çok farklı özelliklere sahip: dans pistleri, üstünde hoplayan gençlerin hareket enerjisini elektrik enerjisine çevirecek şekilde tasarlanmış. Tuvaletlerdeki mekanik tesisat yağmur suyu ile çalışıyor. Duvarlar, sıcaklık değişimlerine bağlı olarak tasarruf amaçlı renk değiştiriyor.

Eğlence sektörü, hepimizin bildiği üzere pek de çevre dostu aktivitelerden oluşmuyor. Eğlence mekanlarını ısıtmak ya da soğutmak için gereken ısı miktarını, israf olan şişeleri, tuvaletlerde ve lavabolarda kullanılan milyonlarca metreküp suyu düşündüğümüzde eğlenirken aslında çevremize ne kadar zararlı olduğumuz gerçeğini görebiliriz. Çevresel ve sosyal sorunlara, karlı ve desteklenebilir çözümler getiren sosyal bir kuruluş olan Enviu ve bir mimari tasarım firması olan Döll’ün işbirliği, bu gece kulübünü kar eden ama aynı zamanda çevre dostu olan bir işletme yapmayı başarmış.

İkinci örnek ise, Hong Kong’daki California Fitness isimli bir spor salonu ile ilgili.. Bisiklette pedal çevirirken ya da koşu bandında koşarken, hareket enerjiniz elektrik enerjisine çevriliyor.. Elde edilen enerji, bir bataryada depo ediliyor ve mekanın aydınlatılmasında kullanılıyor. “Sizden Gelen Güç” sloganı ile ortaya çıkan bu kavram, Fransız mucit Lucien Gambarota ve Kaliforniyalı girişimci işadamı Doug Woodring tarafından geliştirilmiş.

Gambarota, bu buluşu tasarlarken çamaşır makinası parçalarından otomobil aküsüne kadar geniş bir yelpazede eline ne gelirse kullanmış.. Tasarlanan spor aletleri, ortalama bir kişi tarafından kullanıldığında 50 watt üretiyor. Bunlardan 13 tanesi, 10 ya da 11 adet 60 watt’lık ambülü yakmak için yeter de artar bile. Bizim mucitler nerde?

E-Posta mı Mektup mu?

“Önce selam eder, sonra iki gözünden öperim”.. Okuma yazma bilmeyen babannem, ben daha yumurcak iken mektuplarını bana yazdırır ve nedense hep böyle kalıplaşmış cümleler seçerdi o mektuplarda.. O zamanlar; mektup yazmak, yazmayı sevmeyen toplumumuzun tek yazma alışkanlığı olduğu için çok önemliydi. Eğitimli, eğitimsiz herkesin yaşamının bir parçasıydı adeta. Gelmeyen, geciken, hiç gönderilmemiş mektuplar üzüntü kaynağı olduğu gibi yerine zamanında oluşanlar da neşe getirirdi beraberinde. Haberleşme seçeneklerinin (telefon, cep telefonu, SMS, MMS, e-posta, internet, görüntülü haberleşme, vs..) artması ile mektuba olan ilgi de azaldı haliyle. Artık posta kutularımızı sadece faturalar için yoklar olduk. Bu kadar duygu sömürüsü sanırım yeterli.. Neyse ki şimdi internet var.. Mektup yazma alışkanlığından kurtulamayanlar için bile..

ABD’de Haziran 2007’de faaliyete geçecek olan Postful ile, internet erişimi olan herkes e-posta ile gerçek mektup gönderebiliyor. quickletter@postful.com adresine; konu kısmında mektubun gönderileceği adresi, e-posta mesaj kısmına da mektubunuzu yazarak e-posta gönderiyorsunuz. Gerisini onlar hallediyor. Yerinizden kalkmadan, postaneye gitme zahmetine girmeden mektubunuzu gönderebiliyorsunuz. Şu an sadece ABD’de faaliyet gösteren şirket, oluşumu uluslar arası boyuta taşımak için altyapı çalışmalarına devam ediyor. Tarifesi de şu; mektubun ilk sayfası için 0.99$ ve her ilave sayfa için 0.25$. Davetiyeler, bültenler ve aklınıza gelebilecek her türlü yazılabilir veri Postful ile adresine teslim.. Bizim Posta Teşkilatı’nın da böyle bir hizmeti vermesi çok da zor olmasa gerek..

26 Nisan 2007 Perşembe

Pixelotto: Piksel Lotosu

Piksel reklamcılığı konusunda internette yeni bir çağ başlatan Alex’in milliondollarhomepage hikayesinden daha önce bahsetmiştim.. Kolay para kazanmanın kokusunu iyi aldığı belli olan Alex, bu sefer geçtiğimiz Aralık'ta başladığı yeni projesi Pixelotto ile karşımızda.. Namı diğer piksel lotosu..

Konsept yine aynı, piksel satıyor. Ama bu sefer bir piksel bir dolar değil, iki dolar.. Reklamverenlere satacağı piksellerden elde edeceği 2 milyon doların, 1 milyoncukluk kısmını internet sayfasının ziyaretçilerinden birisine çekilişle verecek ve diğer 1 milyoncuğu da kendi cebine atacak.. Kazanmak için sitedeki reklamlara tıklamak yeterli. Ne kadar çok tık, o kadar çok kazanma şansı.. Alex’in yeni projesinin detayları şöyle:

  • Sayfadan yer satın almak isteyen reklamverenler, en az 10 piksel x 10 piksellik kutular için 200 dolar ödeyecekler..

  • Sayfanın ziyaretçileri, kendilerine bir maliyeti olmadan günde en çok 10 kere olmak üzere ilanlara tıklayacaklar ve loto için şanslarını arttıracaklar. Alex, bunun için basit bir üyelik sistemi geliştirmiş..

  • Tüm yerler satıldıktan bir ay sonra, rastgele bir reklamverenin ilanı seçilecek ve o ilana tıklayanlar arasından bir kişinin 1 milyon doları olacak. Tüm piksellerin satılmaması gibi bir durum söz konusu olursa, 5 Aralık 2007′de çekiliş yapılacak ve o zamana kadar elde edilen gelir, yine %50-50 mantığı ile talihliyle paylaşılacak.

  • 2 milyon dolarlık hedefe 1 sene içerisinde ulaşılabilmesi durumunda; Alex, çekilişle vereceği 1 milyon dolara ilave olarak yardım kuruluşlarına da 100.000 dolar verecek. Bir sene sonunda hedefe ulaşılamaması durumunda, bir sene sonunda ortada toplanacak paranın %10’unu yine yardım kuruluşlarına verecek. İlk projesinin aksine, bu projede yardım kuruluşlarına yapacağı bağışla sosyal bir sorumluluk da üstlenen Alex, ekstra popülarite ve saygınlık da kazanıyor.

Bir kişinin lotoda ne kadar çok tıklarsa o kadar çok "bir milyon dolar" kazanma şansını arttırabiliyor olmasının reklamveren sitelerine çok ciddi bir trafik yaratacağı kesin. Ancak bu suni trafiğin reklamverene kendi ürün veya hizmet satışında ne kadar fayda sağlayacağı da tartışılır. Reklamverenlerin bunu pek umursadığı söylenemez; günde binlerce kişinin girip çıktığı bir internet sitesine reklam vermenin bedeli şirketler için çok da büyük bir mebla değil.

Alex’in daha önce milliondollarhomepage’deki başarısından ötürü, internet camiasında çok iyi tanındığı bilinen bir gerçek. Bununla yetinmeyen Alex, kendi blogunda yeni projesinin promosyonunu yapmaya aylar öncesinden başlamış. Katıldığı televizyon programları ve basına verdiği röportajlar da cabası.. Bu yazıyı yazarken, sitede havuzda biriken toplam miktar 151.700 dolardı. Ağızdan ağıza pazarlamayı yönetmek adına pixelotu’yu öncelikle ilk projesinden piksel satın alanlara duyurmak, forumlara çıkmasını sağlamak, ilk müşterilerine yer satın almada öncelik tanımak, müşteri portföyü yaratmak gibi pazarlama inceliklerini ustaca kullanan Alex, bu sihirli fikriyle de şimdiden cebine 75.000 doları koydu. Önünde yedi aydan fazla var. Bakalım, asıl hedef olan 2 milyon dolara ulaşabilecek mi? Bekleyip, göreceğiz..

19 Nisan 2007 Perşembe

Yemeğe Özel Şarap

A: Haaaanıııım! Bu akşam ne yemek yaptın?
B: Kızarmış ördek ciğeri, kocacııım.. (Hööh!)
A: Hmm... Bakalım içecek neyimiz varmış? Ta taaaaa.. Şarap!.. Kırmızı mı beyaz mı? Kırmızı mı beyaz mı? …..



İyi bir şarap, eğer uygun bir yemekle içilmezse beklentilerimizi boşa çıkarabilir, hayal kırıklığı yaratır ve keyif planlarımız suya düşer. Hangi şarabın hangi yemekle içilebileceğini bilmek için temel bazı bilgilere gerek duyulur. "Koyu etlerle kırmızı, açık renkli etlerle beyaz şarap içilir” gibi çoğumuzun bildiği klişe cümleler, aslında sezgi ve tecrübeye dayalı geleneksel ve çağdaş fikirleri temsil eder. Bir şarabı ve yemeği eşleştirmek daima coşkulu ama çoğunlukla raslantısal bir maceradır.

İşte “Amazing Food Wine Company”, bu eşleştirme işini “Wine That Loves” konsepti ile raslantı olmaktan çıkarmayı başarmış.. Amerikalı şirket; Amerika’nın ünlü restoranlarındaki popüler yemeklerden yola çıkarak, belli başlı yemek türleri için özel şaraplar üretiyor. Pizza sever, domates soslu makarna delisi, köri soslu tavuk aşığı şaraplar.. Yemeklere uygun şaraplar, yedi senedir New York’daki Le Cirque restoranında Şarap Direktörü olarak çalışan profesyonel bir şarap uzmanı ve tadıcısı Ralph Hersom tarafından yapılıyor. Seçimler; restoranlardan alınan bilgiler ışığında halkın damak tadını yansıttığı gibi, Hersom’ın katkılarıyla yeniden şekillendiriliyor. Dünya genelinde yaygınlaşmasını umduğum bu konsept sayesinde artık şarap raflarının önünde dakikalarca düşünmeye gerek kalmayacak.. Yakın bir zamanda ülkemizdeki hipermarketlerin raflarında da bu şaraplardan görürseniz şaşırmayın..

17 Nisan 2007 Salı

Anahtar Deposu

Başlık çok komik farkındayım, ama “Key Storage” kavramının tercümesi bu.. Gece yarısı kalabalık bir bardan kendinizi zor dışarı attınız ve bir de baktınız ki evinizin ya da arabanızın anahtarları yok. Sorun değil, çünkü 24 saat faaliyet gösteren NewYourKey, New York gibi yoğun tempolu bir şehirde, özel eşyalarını muhafaza etmekte zorlanan insanlar için bu sorunu halletmiş durumda.. Müşterinin ne zaman nerede olduğunun ise hiç önemi yok.. Bir saat içerisinde anahtarlarınız elinizde.. NewYourKey, komik sayılabilecek bir ücret karşılığında müşterilerin anahtarlarının kopyalarını güvenli bir depoda saklıyor ve müşteriler kilidi açamadığında hangi gün hangi saat olursa olsun kopya anahtarları müşterilerine GPS takip sistemi donanımlı mobil araçlarla ulaştırıyor.. Aklınıza gelebilecek her türlü kilide -evinize, arabanıza ve hatta güvenlik kasalarınıza- unutkanlığınıza ve dikkatsizliğinize rağmen hala yakın sayılırsınız..

Şirket, güvenlik açısından müşteri profillerindeki adresleri gizli tutuyor.. Senelik 35$ tutan kayıt ücreti ve her bir teslimat için verilen 20$, sunulan hizmetin yanında sanırım komik miktarlar. New York’ta oluyor da İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde neden olmasın? Gecenin bir yarısı çilingir bulmak haliyle çok zor.. Hadi çilingiri buldunuz, onun işini yaparken içinden size küfrettiğini bilmek emin olun ki çekilesi çile değil.. Hele bir de yeterince ayık değilseniz.. Çilingirlerin sadece ev kapılarını açtığını da unutmamak lazım..

10 Nisan 2007 Salı

Milyon Dolarlık Fikir

Alex Tew.. 21 yaşında.. Wiltshire / İngiltere’de ailesi ile birlikte yaşıyor.. Bazıları farklı düşünse de, en çok beğendiğim başarı hikayelerinden birine sahip.. 4 ay gibi kısa bir sürede, yok denecek kadar az bir yatırım maliyeti ile hem de oturduğu yerden tam 1.037.100 dolar kazandı.



Her şey Alex’in, yıllık maliyeti yaklaşık 7000 pound olan Nothingham Üniversitesi’nden 3 yıllık İş Yönetim derecesi almak istemesiyle başladı.. Ama parası yok garibin. Bir gece, elinde kalem biçare otururken şunlar dökülüyor önündeki deftere: “Nasıl milyoner olurum?”. Aynı gece, 50 dolara
www.milliondollarhomepage.com adresini satın alıyor ve kendisinin bile başta hayal edemediği bu başarı hikayesinin temelleri atılıyor. İlham kaynağı da hayli ilginç: Pikseller.. ( piksel: ekran görüntülerini oluşturan ufak noktalar ).

Bir piksel fabrikası oluşturuyor Alex.. Her biri 100 piksellik kutulardan oluşan 10.000 kutu.. Yani 1 milyon pikselden oluşan bir reklam panosu..

Kutuları, pikseli 1 dolardan 5 yıl garanti ile şirketlere satmaya başlıyor.. Her bir kutu 100 dolar.. Şirketler de bu kutulara kendi logolarını koyup, link veriyorlar. Piksel reklamcılığı böyle doğuyor.. Kutulara o kadar büyük bir ilgi gösteriliyor ki, Alex sattığı kutulara logo yerleştirmekte zorlanıyor. İlk pikselleri 29 Ağustos 2005’te 400 dolara satıyor.. 20 gün sonra PayPal, Alex’in sitesindeki olağandışı hareketlilikten şüphelenip Alex’in hesabına geçici olarak limit koyuyor.. 18 Eylül 2005 itibari ile 3 yıllık eğitim masrafını fazlasıyla karşılayacak bir miktar olan 50.000 doları buluyor.. Önce İngiliz gazetelerinde daha sonra Reuters ve BBC’de Alex ve sitesiyle ilgili haberler yapılıyor.. Alex’in 2005’in Ağustos sonunda başladığı serüven, son kalan 1000 pikselin de ebay’de açık arttırmayla satılmasıyla Ocak 2006’da son buluyor..



Alex'in bu kadar başarılı olmasının kendimce sebepleri şunlar:

  • Dikkat çekici ve kendini iyi tarif eden bir isim kullanması (milyon dolarlık sayfa)
  • Büyük bir pazar konumundaki internetin ardına saklı fırsatları ortaya çıkaran bir ilk olması (piksel reklamcılığı)
  • Basit ama gayet etkili bir yöntem kullanması

Alex; reklam veren şirketleri, bu fikrin internet tarihine geçeceğine inandırıyor. Daha önce denenmemiş bir kavramı karşılarında gören şirketler ise en az 5 sene garantili reklam yapabilecekleri bu sıradışı sistemin, yani bir ilkin içinde yer almak istiyorlar. Böyle bir fırsatı tepmek pek akıllıca olmazdı zaten. Kendisi ise dikkat çekmedeki başarısını şöyle özetliyor: “Daha çok piksel sat, daha çok medyanın dikkatini çek, daha çok insan siteye baksın, daha çok piksel sat”. Sihirli fikir üretmekte zorlanmayan Alex’in projeleri bu örnekle sınırlı değil. Hala devam etmekte olan yeni projesi Pixelotto’dan yakın bir zamanda bahsedeceğim.. Yaratıcılıkta sınır olmadığını ve internet’in hayatımızda bu kadar önemli bir yeri olduğunu Alex sayesinde bir kez daha görmüş olduk.. İşte size 21 yaşında bir öğrencinin 1 milyon dolar kazanma hikayesi..